ONUN ADIYLA..SEVDİĞİNE SELAMLA..

Ellerim küçük,kollarım güçsüz..Yıldızlar uzak,yüzleri parlak..Gönlüme düşen kadarı içimi ışıtan kadarı yazıya dökülsün..Yıldızlar da aldığı ışığı yansıtır ya,yıldızlardan aldığı bir ışık olursa yansıtsın kalem..

18 Aralık 2010 Cumartesi

Küçük Çoban-Abdullah ibni Mesud-

Mekke,tüm arabistandan farklıydı,iklimiyle,coğrafyasıyla bile..Her yerde savrulan kavrulan kum fırtınalarındaki sahralar çöllere karşı Mekke de bağrı yanık kara dağlar..Yağmura hasret dağlar ateşinden kararmış belki,belki hasretinden,onun için mi teselli edilmiş yeryüzünün en güzel karasıyla,beytullah la..
Kalbim Mekke benim..Onun için yönüm Mekke ye doğru,sükuna erebilseydim,Medineye giderdim,yeşillenseydim ve uzağa düşseydim Taife belki..Şehirleşebilseydi içim Cidde ye..Ne bileyim,dağ bayır yüksek rakım Mekke..Gösterdiği içimdeki kara dağların...Yine gönül der ki ya Medine,ya Mekke...Ama daha hiç bir yere gidemedim ki...
Mekke de bir çoban duydum bugün.Tüm günü koyunlarla geçen,yetim,zayıf küçük bir çoban..Tüm gün insanlardan uzakta,ne hisseder,ne söyler,akşam evine neyle döner bilmem,bir hayat böyle nasıl geçer hayal edemem..
Bir gün iki ziyaretçi gelir küçük çobana.Hem yaşça,hem ahlakça olgun..Bize biraz süt sağar mısın derler.Renklerinden belli durumları,aç susuz ve yorgun.Sağamam der çoban ben emanetçiyim.Koyunlar benim değil.İçi ezilir çobanın,bu ziyaretçilere ikram edememekten,ama içleri kırılmaz misafirlerin,onlar aldıkları cevapla memnun.Bana koça gelmemiş bir koyun göster der biri,çoban işaret eder bir kuzuyu..Kuzuya yaklaşır,yüzü gözü sözü güzel zat,birşeyler mırıldanır,okşadıkça küçük göğsünü süt dolar taşar adeta fışkırır,ziyaretçiler doyar,çoban doyar,bana da öğretirmisin söylediklerini der şaşkınlıkla..O serin el,başını okşar çobanın,sen öğrenmeyi çok seven bir çocuksun...Ve bu dudaklardan daha ne cümleler duyacaktır,bahtiyar çoban..Birisi Kur anı indiği tazelikte okumak isterse onun gibi okusun diyecektir..Anlayacaktır ki bu ses bu yüz ve mucizeler sahibi,efendimizdir...
Artık o,müslümanların ilklerindendir.Ömerden önce şehadet bulmuş,Ömer in takdirini kazanmış ender sahabilerdendir.Ömer ona,her zerresi ilim dolu bir kulübecik diyecektir.Irak a gönderirken,ona benim de ihtiyacım olduğu halde sizi kendime tercih ettim diye not gönderecek,değerini bilsinler isteyecektir...
Küçücüktür,Abdullah bin Mesud..Zayıf,kısa ve küçücük bedeni yorulmaz,kendini hizmete adar her daim,söylenmeden anlar,efendimizin her hizmetine o koşar,aileden biridir sanki...Bir gün efendimizin yanındaki sahabilere ağaçtan meyve toplarken esen rüzgar,bacaklarını açıverir..Küçücük topukları ve incecik baldırları görünür..Gülüşür ister istemez sahabiler.Ve efendimizin sesi duyulur,şu gördüğünüz iki zayıf baldır ve iki küçük topuk terazide uhuddan ağırdır..
Ağırdır Abdullah,yerinde ağırdır kolay kolay yıkılmaz,sözü dilinde ağırdır,kendinden geçmedikçe sökülüp atılmaz.Bir gün Kabenin yanında,makamı İbrahim de ille,Allah tan başka kendisini kurtaracak hiç bir yakını olmadığını bilerek ama bunu imanla bilerek,Kuran okur.Errahmaaan...Büyülenmiş gibi dinler müşrikler,en sonunda kendilerini gelir bayıltıncaya kadar döverler.Ne acı duyar ne pişmanlık...
Savaşta yanında iki genç,ebu cehili soran ve sözlerini tutup onu yere yığan,Muaz ve kardeşi,ama bitmemiş işi,Abdullah ı bekliyor belli.Abdullah basıyor ayağını göğsüne ebu cehilin.Ebu cehil,gururundan taviz vermez,ey çobancık çok yüksek yamaçlara çıktın sen,ve kopar kafası,acınası gururu işe yaramaz zelil eder Allah,o kavmi tarafından öldürülen zelil mi olur diye kendini kandırsa da..Başı taşınır Abdullah ça Resulullaha..
Abdullah bin Mesud,dinledikten sonra yutkunmakta zorlandığım,hissettiğim ağırlık..Çok hafif görünmüş oysa..