ONUN ADIYLA..SEVDİĞİNE SELAMLA..

Ellerim küçük,kollarım güçsüz..Yıldızlar uzak,yüzleri parlak..Gönlüme düşen kadarı içimi ışıtan kadarı yazıya dökülsün..Yıldızlar da aldığı ışığı yansıtır ya,yıldızlardan aldığı bir ışık olursa yansıtsın kalem..

31 Ağustos 2012 Cuma

bitmesin..

Hayatım boyunca,
Hiçbir zaman hiçbir namazımda,
Bir kere olsun, şu namazım bitsin, diye aklıma gelmedi..

| Saad bin Muaz r.a.

19 Kasım 2011 Cumartesi

Ebu Zer el Gıfari

Ona sonradan islamın sosyalisti dediler...Anlayamadı biri açken diğerinin tat ayırt edebilmesini,biri çıplakken diğerinin özel kumaşlara paralar vermesini,evsizler varken ev döşeyebilmesini,yalnız kaldı,yalnız yaşadı,sürgündü dünya onun için,bitti sürgünü en güzel yurda döndü...Ebu Zer....




          Gıfar kabilesinin en hırçın tabiatlı ferdlerinden biriydi. Cahiliye devrindeyken süvarilerin önünü kestiğine dair bilgilere ulaşılır. Yeni bir din geldiği haberini öğrendiğinde kardeşi Üneys’i Mekke’ye göndererek ondan yeni peygamber hakkında bilgiler istedi. Araştırıp dönen Üneys, “Muhammed-ül Emin” denilen bir zatın iyi ahlakı tavsiye edip kötülüklerden uzak durmayı istediğini bildirdi. Mekkeliler onun şair veya kahin olduğunu düşünüyorlardı. Kendisi de şair olan Üneys, “Fakat ben, şair ve kahinleri çok iyi bilirim. Onun sözlerini kahinlerin sözleri ve şiir çeşitleriyle karşılaştırdım, hiçbirine benzemiyordu!” dedi.
Üneys’in söyledikleri onu tatmin etmedi. Yol azığını hazırlatıp Mekke yoluna koyuldu. Hz. Ali’yle tanışarak evinde misafir edildi. Bir an önce peygamberi görmek istiyordu. Hz. Ali’yle beraber peygamberin evine gittiklerinde peygamberden dinini anlatmasını istedi. Heyecanla ve hayretle peygamberi dinliyordu. Daha sonra da iman etti.
İman etti ve durmadı
İçi içine sığmadı. Onun iman ettiği şeyleri herkesin duyup öğrenmesini istiyordu. O haliyle haykırabilir, dünyaya meydan okuyabilirdi.
Kureyşlilerin çoğunluk bulunduğu bir mekanın önüne geldi. “Ey Kureyş cemaati!” dedi, “Beni dinleyin. Biliniz ki, ben Ebu Zer, Allah’tan başka ilah olmadığına ve Muhammed’in onun kulu ve resulü olduğuna kesin olarak şehadet ediyorum.”
Ebu Zer’i duyan azgın müşrikler, taşlar ve sopalarla üzerine yürüdüler.
Bu olaydan sonra Medine’ye çekilerek annesini, kardeşini ve kabilesinin yarısını İslam’la şereflendirdi.
Her zaman Peygamber’in yanında
Peygamber Medine’ye hicret ettiğinde Ebu Zer, onun huzurundan hiç ayrılmadı. Gece yarılarına kadar sohbetinde bulunurdu. Peygambere ondan “dostum” diye söz edecek kadar yakınlık duyardı.
Peygamberin bir isteğiyle Şam’a yerleşti. Şam valisi Muaviye’nin karşısına çıktı. Ondan zevk ve safa içindeki yaşamını terketmesini ve halkıyla ilgilenmesini istedi.
Sade hayatın peşinde
Gösterişten nefret ettiği kadar hiçbir şeyden nefret etmezdi. Sadeydi yaşamı. Kanaatkardı. Eline geçen paranın büyük bir kısmını fakire dağıtmaktan mutluluk duyardı. Açık sözlüydü. Doğru bildiği şeyleri söylemekten yorulmazdı.
Hayatının son senelerini Mekke yolu üzerindeki Rebeze köyünde geçirdi. Ölüm için hazırlıklarını tamamladı. Hanımına, “ölünce beni yıkayıp kefenleyin, sonra da yolun ortasına koyun!” diye vasiyet etti.
O tek başına bir cemaattir!
Peygamberin Ebu Zer hakkında söylediği “Yalnız gezer, yalnız yaşar, yalnız ölür” sözü istisnasız doğruydu. Ruhunu teslim ettiğinde yanında bir tek hanımı vardı. Yolun ortasına koyulan cenaze fazla beklemedi. İçlerinde Abdullah bin Mesud’un da bulunduğu Irak’tan gelen bir kafile Ebu Zer’in namazını kıldı.
Ebu Zer, 281 hadis rivayet etti. Rivayet ettiği hadislerin az olması, onun yalnız yaşamayı sevmesinde görülmektedir. Rivayet ettiği hadislerden:
“Kardeşine güler yüz göstermen sadakadır. İyiliği emredip kötülükten sakındırman sadakadır. Yolunu kaybetmiş bir kimseye yolunu göstermen sadakadır. Taş, diken ve kemik gibi insanlara zarar vercek bir şeyi yol üzerinden kaldırman sadakadır. Kovandan kardeşinin kovasına su boşaltman sadakadır” (Tirmizi, Birr:36.)
“Amellerin en üstünü, sevdiğini Allah için sevmek, sevmediğini de Allah için sevmemektir”(Ebu Davud, Sünnet:2.)
“Resulullah’ın karşılaşıp da musafaha yapmadığı hiç olmamıştır. Bir gün beni çağırması için birini göndermişti. Ben ise evimde yoktum. Gelince, Resulullahı’ın çağırdığını söylediler. Hemen yanına gittim, sedir üzerinde oturuyordu. Beni kucakladı. Bu kucaklama benim için çok güzel bir şeydi”(Edeb:143;Müsned,5:163.)
Mahmut Feyzi Dal yazdı...Dünya Bizim'de...

3 Ekim 2011 Pazartesi

4 Nisan 2011 Pazartesi

Mus ab bin Umeyr-el Mukri

"Mü'minlerden öyle yiğitler vardır ki, onlar Allah'a verdikleri sözde sadâkat gösterdiler. Onlardan bâzıları şehîd oluncaya kadar çarpışacağına dâir yaptığı adağını yerine getirdi. Kimisi de şehîd olmayı bekliyor. Onlar verdikleri sözü aslâ değiştirmediler"

- Allah'ın Resûlü de şâhittir ki, siz kıyâmet günü Allah'ın huzûrunda şehîd olarak haşrolunacaksınız.


- Bunları ziyâret ediniz. Kendilerine selâm veriniz. Allahü teâlâya yemîn ederim ki, kim bunlara bu dünyâda selâm verirse, kıyâmette bu aziz şehîdler kendilerine mukâbil selâm vereceklerdir.





Gencecik bir delikanlıydı.Çok yakışıklı,çok bakımlıydı..Ailesi onun üzerine titreyen,çok varlıklı insanlardı.İbn Hazm Güvercin Gerdanlığında diyor ya,erkek güzelliği kadına göre çok daha dayanıklı,çok daha güzelmiş.Mus ab da kıvrım kıvrım saçları,aydınlık yüzüyle bakan herkesin dikkatini çekenmiş...Giysilerinin kumaşları Şam dan,Hind den,ayakkabıları Hadramut tan özel gelirmiş.Duyulmadık güzel kokuları o sürermiş...Kimi var atlas giyse,gül sürünse cezbetmez,Mus ab ın içi boş değilmiş.Etrafında olan biteni ilgiyle izlemiş,güzelliğe tutkun ruhu,esas güzeli görünce yalan güzelleri terkedivermiş.Ne varsa alçak,deni olana dair elinin tersiyle itivermiş...


Bir gün o güzel terlikli ayaklar Darül Erkam a yönelmiş,içerde insan güzeli efendimiz...Çıktığında müslüman artık Mus ab,içmiş gibi ab ı hayat...Ama sırlamış içini,ailesi karşısında, ne derler kim bilir...Ve bir gün namaz kılarken görmüş birileri,arkasından hapis,işkence,kaçış ve Habeşistan a hicret..Ve döndüğünde ipekli elbiseleri yok artık,ama ruh ne kaftanlar giymiş ki Akabe ye gelenlerin yanında giden ilk öğretmen o,diğer adı Mukri...Okuyan o..güzel okuyan...Es ad bin Zürare nin evinde,iki  yeni kardeş,bambaşka bir şehir,gurbet,efendimizden uzakta,ama her adımında bir kalbi kurtarmakta...Küsleri barıştırmakta...


Bazılarının kafası karışıp sert çıkmakta,halbuki ilerde durulup, Kur an ı okurken başına melekleri toplayacak olan Üseyd bin Hudayr gibi..Mus ab sakin,durun ben bir okuyayım siz öyle karar verin..Ve müslüman oluyor dinleyenler Mukri yi...


Ve Bedir..Musab öğretmen,Musab sancaktar,sağ kolu kesilince sol elinde tutan sancağı,şehid düşünce elinden emaneti meleğin aldığı,zırhıyla efendimize benzediğinden, düşmana peygamberi düşürdüğünü  sandıran Musab..Efendimizin Haydi Musab,deyişine meleğin cevap verdiği,ben Musab değilim...Ve sancak Ali ye...


Musab,yiğit ve şehid,ve hala güzel Musab...İpekli elbiseler yerine takva libasını giymiş de,kefeni üstünü örtmeye yetişmemiş Musab..Ayakları izhir otlarıyla örtülü Musab..


Selam..Güzeli unutmuş bir nesilden, gerçek güzeli bulan nesle selam...

29 Mart 2011 Salı

Zeyd ül Hayr

        Bir at sesi duyuyor musunuz, tozu dumana katarak koşan ,dumanının kendine yetişemediği bir at..Bir at ki kendi diğer atlardan cüsseli,sahibi diğer insanlardan..Bir at ki kendi diğer atlar arasından seçilmiş,sahibi diğer insanlar arasından.Kibrinden değil cins ata binişi,normal atlara binince ayağı yere değiyor,dağ gibi bir yiğitlik,bir kahramanlık oturmuş cüssessine..İçindeki cevheri o kalıpla kaplamış Yaratan..Zeyd nasıl bir adam...Öyle ya insanlar madenler gibidir diyor efendimiz..Kimi altın,kimi gümüş,kimi bakır,kimi demir,kimi elmas,kimi yakut,kimi kömür kimi taş...Bu atın üstündeki zat,atıyla bütünleşmiş neredeyse isminde,atlı Zeyd,öyle kıymetli bir maden..Zeyd nasıl bir adamsın sen,sorusuna muhatap efendimizin...
        
           Bir yaşlının ağır ve nazlı sesini duyuyor musunuz,oğlunu bekleyen ve hürmette kusur edilmeyen,duası alınan,mühelhel o,zeydin babası,işte o köşede oturuyor,oğlu koştururken...

          Bir haber duyuyor musunuz?Medine den Tay kabilesine ulaşan,dört bir yana nam salmış Zeyd in reisi olduğu Tay lıların seslerini işitiyor musunuz,sonra Zeyd konuşunca sessizliği,iyiyse uyarız,kötüyse reddederiz deyişini,ve yine Medine ye sürülen at sesleri,minberde nurdan billur bir sesin hitabeti...Gidenlerde bir kaçının içlerinde kıskançlık hisleri,bu ne sevgi ve bağlılık,bu ne akıcı bir sohbet,ben boyun eğmem deyişleri,ve yine kalabalığı yaran Zeyd in sesi:
-Ya Muhammed,Eşhedü enla ilahe illallah,ve eşhedü enneke rasuluhu...
-Sen kimsin?
-Ben Zeyd ül hayl bin Muhelhel..
-Hayır Zeyd ül hayr sın sen.Seni ovalarınadan,dağlarından getirip,gönlünü yumuşatana hamd olsun..

           Lam dan ra ya dönen harfi görüyor musunuz,mimle tanışınca,Allah ın hidayeti ulaşınca,elif-lam-mim-ra..Hayl dan hayra..Düşüp alemlerin efendisinin peşine onun evinde,onun ısrarıyla minderinde oturmaya,
gönlünde yer tutmaya...
           İçi kıpırtısını duyuyor musunuz Zeyd in..Ya Resulallah bana asker ver,fethedeyim Bizans ı,diyor,ve efendimizin böyle konuştuğunu ilk kez duyuyorum ben,sanki köşeye saklanmış izliyorum..
-Zeyd,nasıl bir adamsın sen!!
-Zeyd,bana övülen bir çok kimseler oldu,onları gördüğümde anlatılanın altında buldum,ama sen başkasın!!
-Zeyd,sende öyle iki haslet var ki,bunları Allah ve Rasulu sever...Vakar ve Hilm..
Ne bahtiyarlık,ne sevinç bunları efendimizden duymak,ve hamd sözcükleri hem de Rabbe,taze müslüman Zeyd den,bana Allah ve Rasulunun sevdiği hasletleri bahşeden Allah a hamd ederim..
           7 sonsuz demek ya,Medine de 7 gece geçirdi Zeyd,islamın özünü içine sindirdi,hemen gitmeli kabilesine tebliğ etmeli,düşmanla cihad etmeliydi...Efendimizle vedalaştı.Kalbinin sesini duyuyor musunuz Zeyd in..İşte ufukta kayboluyor..Ve efendimizin hüzünlü sesi sahabeler arasında sessizce yankılanıyor..

-Ne adam ama!!!Medine humması yakasını bıraksaydı,İslam tarihinde ne büyük bir yeri olurdu.....

          Yol...Uzun yol..Nefes seslerini duyuyor musunuz Zeyd in...İşte güçsüz düştü,eski düşmanı Kays kabilesi önünde,arkadaşları oradan derhal götürmek istediler,bu hali görünmesin diye,ama o,onlar benden önce müslüman olmuştur deyip oraya sığındı,Kayslılar da iman bağıyla bağırlarına bastılar Zeyd i..Medine humması tuttu bırakmadı Zeyd i..İmanıyla ölümü arasına hiçbir  günah girsin istemedi,bilakis binler niyetle amel defterini doldurça doldurdu rahmet..Allah bilir ya yaşayışıyla yapacağı tebliği ölümü de yaptı ve,Zeyd in anısıyla tüm kabilesine ulaştı Hidayet...

22 Mart 2011 Salı

Osman bin Maz'un-Hayırlı Selef

       Osman,ilk müslümanlardan,kendisinden önce on üç kişi müslüman olmuş..O ondördüncüsü..En başından tanık olmuş,tada ve acıya..İmanın halavetini,acısını tatmakta bulmuş biri o.Habeşistan a hicret edip özgürce yaşamak isteyenlerden,orada Mekke müslüman oldu haberine sevinip hemen geri dönenlerden..Hani Necm suresinin,efendimizi her göreni dinleyeni necm etmeye ki ashab yıldızlar gibidir, kudretli ayetlerini okuyunca o mübarek dil,mümin kafir,müşrik ister istemez secdeye gitmişti bütün başlar,müminlerde umut,müslüman oldu Mekke,müşriklerde korku,atalarımızı bırakamayız tövbe,zaten biz lata uzzaya secde etmiştik!!Tat ve acı,umut ve korku zaten hep bir meyvenin ayırt edilemeyen katmanları gibi değil mi..Osman dönünce Mekke ye,görür ki Mekke aynı Mekke,işkence aynı işkence eman verilenlerse rahat bir nebze..Ve amcası,koskoca Velid bin Mugire...
       Velid bin Mugire deyip geçemeyiz,Kur ana ismiyle değil ama fiiliyle,düşüncesiyle geçmiş biri o,hani Kuran şu adama indirilmeli değil miydi vesvesesine neden olan zekası,edebiyatı,zenginliği,itibarı,sezişi,sözünün dinlenişi,ve Kur anı ölçüp biçişi...Vallahi bu bir insan sözü değildir deyişi,Kureyş e,ve kendi korkularıyla tehdit edilişi..Eğer sen o peygambere tabi olursan sana ne derler,atalarından vazgeçti demezler mi,düşündü,taşındı,ayetle sabit,tekrar düşündü taşındı,yüzünü astı ve kararını bildirdi,bu bir sihir....Kahrolası nasıl ölçüp biçti dedirten Rabbe...
       Asabiyet önemli asabiyet güçlü Mekke de yine de eman veriyor yeğenine,tüm müminler işkence görürken,Osman rahat amcası sayesinde,ama sadece bedenen..Ruhu rahat bırakmıyor,ve kararını verip herkesi toplayıp ilan ediyorlar emanın kaldırıldığını..Hemen ardından dinlediği bir şiire ettiği itiraz yüzünden,dövüldü,gözleri kapandı,ama o imanın tadını almıştı...

Ela küllü şeyin ma halallahü batil
Ve küllü neimin la mahalete zail
Allah tan başka her şey boş,her şey batıl,
Bütün nimetler gelip geçici,hepsi zail..
Hayır diyor Osman,cennet nimetleri geçici değildir.Yaptığı itiraz bu,tavizsiz iman bu,dobralık,eğip bükmemek,kem küm etmemek bu,ince düşünmek bu,nimet deyince bu dünyayı hatırlamamak bu,imrenilesi bir şey bu...

Medine ye de hicret ederek,iki hicret ederek iki hicretli oldu Osman..Bedir de gazi..Hemen arkasından hastalanıp,vefat ederek efendimizin alnından öpüp cennetül bakiye defnettiği ilk muhacir sahabi..Ve hayırlı selef..Efendimiz buyuruyor,ve taşını mezarına kendi elleriyle dikiyor:

Osman ibni Maz'un bizim için ne güzel bir selef,ahirete bizden önce giden ne güzel bir kimsedir....
Efendimiz in oğlu İbrahimcik de hemen arkasından vefat edince,haydi sende hayırlı selef Osman a katıl diyordu..

Ala harf üzere iman etmeyen böyle oluyor,vefa sahibi böyle oluyor,iyi günde kötü günde beraberlik böyle oluyor,acıdan tat almak böyle oluyor.Ne diyor efendimiz:
Şu üç şey kendisinde buluna kimse imanın halavetini tadar(tadını alır)..
*Allah ve resulunun kimseye herşeyden sevimli gelmesi,gönlü sevgiyle dolması
*Sevdiğini Allah için sevmesi
*Yeniden küfre dönmeyi ateşe atılmak gibi görmesi...

10 Mart 2011 Perşembe

Suheyl bin Amr

          Müşriklerden bir hatip..Sözü dinlenen hem de hakim,hikmet sahibi..Kendince etraflıca düşünen biri,Kureyş'in antlaşma temsilcisi..Bir peygamber rüyası var,binler umut var müslümanlarda,hedy develer,ihramlar ve Kabe ye özlemler var.Bir kerecik görmek umuduyla yanan bir sürü kalp var.Karşılarında ise sonuncu olarak anlaşmaya gelen Suheyl bin Amr var.Efendimiz islam ol diyor,kabul etmeyince de Allah dilediğini hidayete erdirir,sen erdiremezsin ayetini okuyordu.Suheylin iyi bir dili var,kavmine hizmeti var.Yazıya müdahele edişi var.En ağır şartları anlaşmaya koyuşu var,Hudeybiye yi ne ağırlaştıran bir havası var..Besmelede Rahmanı tanımayışı,Resulullah yazdırmayışı,bizden size sığınan iade edilecek,sizden bize gelen verilmeyecek çifte standardı var..Ömer r.a.ın şunun ön iki dişini sökeyim de konuşamasın deyişi var.Hani efendimiz,kimsenin vücudunu ayıplı hale getiremeyiz,ben peygamber olsam da Allah beni aynı hale getiriverir diyordu,hem O nun hakkında ne olacağını bilemezsin deyişi kulağına çalınıyor da Hudeybiye de,Ömer r.a. senin hakkında bir umudum olmasa boynunu uçururdum diyordu.Tam anlaşmanın üzerine ebu Cendel geliyordu sığınarak,efendimiz mahsun onu bana bırakın diyordu,sahabeler itiraz edip ağlıyordu..Ama Suheyl kabul etmiyordu..Henüz anlaşma yapmadık dediyse de peygamber,o zaman yapamayacağız diyordu..Anlaşma yapıldı,Ömer şaşkın,kalbi itiraz halinde,ömrü bu günü telafi halinde,Ebu bekir sıddik,hep sadık,vardır peygamberin bir bildiği...Peygamber üzgün,tatmin olmuyor sahabeleri,yanında ümmü seleme,istişare ehli,ihramdan çık kurbanını kes Ya Resulallah,seni takip ederler...Ettiler,kurbanlar kesildi,ihramdan çıkıldı,Kabeyi göremeden....
 
          Zaman neler getirdi...Cendeller çoğaldı,biraz uzakta birlik oldu,gele gide kimler müslüman, mümin oldu,kaç gönül fetholdu.Gönüllerle gide gide Mekke fetholdu.Muzaffer ama mütevazi peygamber,Mekkelilere siz tulekasınız,serbestsiniz,hürsünüz demişti..Seni kerem biliriz diyen Suheyl,imanedip tulekanın önüne geçti.Samimi hali onu çok ağlayan sahabe yaptı.Ömrü Hudeybiye yi telafiyle geçti.Efendimizin sınır nöbetine biçtiği değere ulaşmak için çok namaz,çok kuranla beraber ömrü sınırda geçti,ribat ehli oldu...

          Ebu Bekir  r.a.,hamdediyordu.Suheylin bir Hudeybiyedeki haline bakıp,bir de Veda haccında efendimiz traş olurken teberrüken gözüne sürdüğü efendimizin saçlarını okşar haline..Nereden nereye...Ölüden diriyi çıkaran Hadi ye...